1. Sanatınızın evrimi hakkında bize neler söyleyebilirsiniz? Resim yapmaya nasıl başladınız ve yol sizi nerelere götürdü?
Resim yapmaya çocuk yaşlarda başladım. O dönemde renklerle oynamak ve hayal dünyamı kağıda dökmek benim için saf bir oyundu. Ancak zamanla bu oyun bir tutkuya dönüştü. Eğitim aldıkça ve farklı tekniklerle tanıştıkça, resme bakış açım ve ifade biçimim de derinleşti.
İlköğretim yıllarımda, birçok öğretmenim beni destekleyip yönlendirdi. Özellikle 4. ve 7. sınıflar arasında özel resim dersleri aldım. Öğretmenim Suna Kara, yeteneğimi görüp kendi ilgi alanı olan minyatür sanatını öğretti. O yıllarda suluboya tekniğine tamamen hakimdim. Minyatür, sabır ve detaycılık gerektiren bir disiplin olduğu için, bu deneyim küçük yaşta sanatla disiplinli bir ilişki kurmamı sağladı.
Sanat yolculuğumun önemli dönüm noktalarından biri, 9 yaşlarındayken bir dergide W. Kandinsky'nin soyut kompozisyonlarını görmem oldu. O eser beni öylesine etkiledi ki dergiyi kestim ve o resmi hâlâ saklıyorum. Belki de soyut sanata olan ilgimin ilk tohumları o günlerde atıldı. Başlangıçta figüratif ve naturalist çalışmalar yaparken, zamanla dışavurumcu ve soyut tarzların duyguları ifade etmekteki gücüne hayran kaldım. Bu alan, bana kendimi çok daha özgürce ifade etme imkanı sundu. Soyut sanatın sunduğu sınırsızlık ve özgürlük hissi beni büyüledi.
Bugün eserlerim, canlı renklerin ve güçlü formların enerjisiyle içsel dünyamı yansıtıyor. Resimlerimde, renklerin özgürce dans ettiği ve duyguların coşkuyla aktığı bir anlatım dili tercih ediyorum. Her deneyim, bana yeni bakış açıları kazandırdı ve bugünkü sanatsal kimliğimi şekillendirdi. Sanat benim için sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir keşif ve dönüşüm yolculuğu.
2. Ağırlıklı olarak canlı renklerin göze çarptığı soyut ve dışavurumcu eserler üretiyorsunuz. Soyut sanat sizin için ne ifade ediyor?
Soyut sanat, benim için bir özgürlük alanı. Duygularımı, düşüncelerimi ya da hayal gücümü belirli bir forma ya da objeye bağlı kalmadan ifade etme imkanı sunuyor. Bu yönüyle, soyut sanat hem kendimi tanımamı hem de başkalarına içsel dünyamı aktarmamı sağlıyor. Renklerin de eserlerimde çok özel bir yeri var. Canlı renkler daha yoğun duyguları, daha sert ve coşkulu bir dışavurumu temsil ederken, pastel ve yumuşak tonlar daha huzurlu ve dingin bir ruh halini ifade ediyor. Renklerin taşıdığı anlamlar, eserin genel duygusunu yönlendiren en güçlü unsurlardan biri oluyor.
3. İlham aldığınız sanatçılar kimler?
Farklı dönemlerden ve disiplinlerden pek çok sanatçı benim için ilham kaynağı oldu. İlk olarak, Kandinsky’nin resimleriyle küçük yaşta karşılaştığımı düşünürsek, soyut resmin varlığını keşfetmemi sağladı, bende etkisi kesinlikle çok büyüktür. Kandinsky’nin renk ve form kullanımı, soyutlamayı bir duygu diline dönüştürme biçimi beni çok etkiledi.
Franz Kline, Willem de Kooning, Joan Mitchell ve Robert Motherwell gibi soyut dışavurumculuk dönemininin özgür ve güçlü anlatım dili, kendimi en yakın hissettiğim ifade biçimlerinden biri oldu. 2019 yılında bir müzede Franz Kline’ın bir resmini ilk kez canlı gördüğümde, mutluluktan ağlamıştım. Cecily Brown, Mubin Orhon ve Cy Twombly, soyutlamanın sunduğu özgürlük ve duygu aktarımıyla beni büyüleyen isimler arasında. Onların eserlerinde enerji, his ve hareketin ritmini görmek, sanatın sınırsız ifade gücünü hatırlatıyor.
Piet Mondrian, Emil Nolde, Van Gogh ve Matthew Wong'un renk, kompozisyon ve ifadeye dair yaklaşımlarıyla ilham verici bulurum. Gerçekliği yorumlama biçimlerindeki cesaret ve özgünlük ile yarattıkları dünyalar ilham vericidir.
Katharina Grosse, Olafur Eliasson, James Turrell ve Carsten Höller ve gibi sanatçılar, sanatın fiziksel dünyayla olan ilişkisini sorgulatıyor. Höller’in, izleyiciyi interaktif bir şekilde mekanla ilişkilendirmesi, Eliasson ve Turrell’in ışıkla yarattığı büyüleyici atmosferler ve Grosse’nin devasa mekânları adeta bir tuval gibi kullanması ufuk açıcı. Tüm bu sanatçılar, sınırları zorlamaya devam etmemiz gerektiğini hatta sınırların olmadığını hatırlatıyor.
4. İlginç bulduğunuz ve sizi etkileyen başka sanat dalları var mı?
Evet, kesinlikle! Dans ve müzik, duyguları ifade etmenin çok güçlü yolları olarak beni etkiliyor. Dansın fiziksel enerjisi ve müziğin ritmi, bazen kendi çalışmalarımda bile hissettiğim bir hareket ve dinamizme ilham verebiliyor.
Bunun yanı sıra, seramik, heykel ve enstalasyon gibi üç boyutlu sanat dalları beni derinden etkiliyor. Bu disiplinlerin mekan ve forma dair sunduğu sınırsız olanaklar, hayal gücümü harekete geçiriyor. Malzemenin dokusal çeşitliliği ve biçimlendirme süreçleri, sanata daha dokunsal ve somut bir perspektiften bakmamı sağlıyor. Enstalasyonların mekansal etkisi ise, bir eserin izleyiciyle doğrudan kurduğu bağ açısından bana ilham verici geliyor.
5. Bir tablonun oluşum süreci sizin için nasıldır? Kullanacağınız teknik ve renk paletine dair önceden herhangi bir planlama yapıyor musunuz?
Bir tablonun oluşum süreci genellikle duygusal bir keşif süreci gibidir. Çoğu zaman, başlangıçta birkaç renk aklımda olabilir ve farklı renk kombinasyonları denemeyi severim. Ancak, resme başladıktan sonra bu renkler değişebilir veya çoğalabilir. Bazen önceden bir planım olsa da, yaratıcı süreç içinde özgür olmayı tercih ederim ve genellikle plana uymam. Ya da aklımda bir hareket belirir ve bana rehberlik eder, resme başladığımda spontane olarak şekillenen bir yol izlerim. İçsel bir dürtüyle başlarım ve her adımda resim, beni farklı bir yere taşır.
6. Sanatınızın başkalarına nasıl hitap etmesini, onlarda hangi duygu ve düşünceleri uyandırmasını umuyorsunuz?
Sanatımın izleyicilerde duygusal bir etki yaratmasını istiyorum, fakat onların ne düşündüğü tamamen onlara bağlı. Herhangi bir belirli beklentim yok; asıl amacım, izleyiciyi soyut düşünmeye itmek ve düşüncelerini özgürleştirmektir. Soyut bir şeye bakıp hissetmek, çok özgürleştirici ve insanı kendi iç dünyasına daha yakın hissettiren bir deneyimdir. Sanatım, izleyicilere yeni kapılar aralamak, hayata bakış açılarını değiştirmek ve onları yeni anlamlar yaratmaya teşvik etmek istiyor. Herkesin farklı bir duygusal tepkisi olabilir, bu da bana göre sanatın güzelliği ve gücüdür.
7. Son zamanlarda sizi çok etkileyen bir sanatçı veya sanat eseri oldu mu?
Son zamanlarda beni çok etkileyen sanatçılardan biri Katharina Grosse. Onun enstalasyonları, bir resmin içinde geziyormuş hissi veriyor. Grosse, renkler ve kullandığı materyallerin hareketini o kadar etkili kullanıyor ki, izleyiciyi adeta gerçeklikten uzaklaştırıp sürreal bir dünyaya götürüyor. Renklerin ve şekillerin mekanda nasıl etkileşimde bulunduğunu görmek, beni kendi eserlerimde de daha geniş alanlar kullanmaya ve duygusal yoğunluğu daha farklı bir şekilde ifade etmeye teşvik ediyor. Bu tür eserler, soyut düşüncenin ve özgür ifadenin nasıl fiziksel bir alana dönüşebileceğini gösteriyor. Grosse’in sanatındaki bu dinamizm ve özgürlük, kendi resimlerimde daha fazla hareket ve özgünlük yaratma isteğimi pekiştiriyor.
8. Sanatınızda kişisel deneyimlerin etkisi nedir?
Resim yapmak, benim için evreni ve kendimi anlamanın ve iç dünyamı dışa vurmanın bir yoludur. Yaşadığım anlar, duygularım, içsel çatışmalarım, resimlerimde bir şekilde yer bulur. Soyutlamayı tercih etmem, duygularımı tam anlamıyla ifade edebilmek için bir araçtır. Özellikle soyut resim, kafamdaki karmaşalarımı çözme ve duygularımı daha özgür bir biçimde dışa aktarma konusunda bana büyük bir rahatlık ve özgürlük sağlar. Resimlerimde aynı zamanda dış dünyaya dair hislerimi ve gözlemlerimi de yansıtırım. Bazen bir manzaraya bakarken ya da bir olayın içinde bulunurken gördüklerim ve hissettiklerim, bazen direkt olarak resimlerime dönüşür.
9. Bir sanatçı olarak üretken bir günü nasıl tanımlarsınız?
Ü̈retken bir gün, tamamen özgür ve akışta hissettiğim bir gündür. Bir günün üretken olabilmesi için zihnimdeki bariyerlerin aşılması ve kendimi ifade etmeye açmam gerekir. Benim için üretkenliğin temeli, zihinsel rahatlama, içsel huzur ve cesaretle başlar. Üretken bir güne yalnızca resim yapmak değil, aynı zamanda resim için düşünmek, araştırma yapmak, yazı yazmak, portfolyomu düzenlemek, ilham ve odaklanma için yürüyüş yapmak, sohbet etmek gibi aktiviteler de dahildir. Yaratıcı süreci besleyen her şey, üretkenliğe katkı sağlar. Yani üretkenlik, sadece fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda düşünsel ve duygusal bir süreç olarak oldukça geniş bir anlam taşır.
10. Sergi düzenleme süreciniz nasıldır, biraz bahsedebilir misiniz? İlk serginizi düzenlerken ne gibi deneyimler yaşadınız?
Sergi düzenlemek, her zaman stres ve heyecan dolu bir deneyim olmuştur. Her sergi, yeni bir öğrenme ve keşif sürecidir. Resimlerimi bir arada görmek, mekânla ve birbirleriyle ilişkilerini gözlemlemek, gelişimlerini takip etmek için çok özel bir deneyimdir. Ayrıca, sergi düzenlemek, üretmeye devam etmek için de büyük bir motivasyon kaynağıdır. İlk sergi deyince aklıma tek bir şey gelmiyor çünkü küçük yaşlarımdan beri sergilere katılıyorum. Üniversite döneminde arkadaşlarımla kurduğumuz kolektif ve 'Yukarı Ev Buluşmaları'ndan bahsedebilirim. Görünür olmak, genç bir sanatçı olarak en büyük zorluklardan biridir. Özellikle sanat öğrencisi olarak, galerilerde yer bulmak ve yer bulunsa bile zor kiralarla karşılaşmak çok yaygındır. Bu yüzden biz de alternatif yollar aradık. İlk sergimizi sadece yakın çevremize duyurduğumuz küçük bir ev sergisi olarak düzenlemiştik. İkinci ev sergisi, daha fazla emek ve zaman harcadığımız bir projeydi ve beklediğimizin çok üzerinde ilgi gördü. Üçüncü sergimizi ise, eski bir yalı evinden galeriye dönüşmüş olan Galeri A Rezidans’ta yaptık. Aldığımız geri dönüşler ilham ve motivasyon kaynağı oldu. İlk kişisel sergimi ise Barcelona'da açtım. Erasmus stajım sırasında, üç ay boyunca çalıştığım galeride sergi yapma fırsatı buldum. Benim için çok özel ve unutulmaz bir deneyimdi.
Sergi düzenlemenin tahminimden çok daha zor ve aynı zamanda çok daha eğitici bir süreç olduğunu kabul ediyorum. Bu sergilerde, eser yerleştirme, organizasyon ve takım halinde çalışma konularında çok değerli deneyimler kazandık. Sergi yapmak sadece başkalarına eserlerimizi göstermek değil, aynı zamanda kendimize de göstermek içindir. Kendimize ve resimlerimize dışarıdan bakmayı kolaylaştırır. Eserler arasındaki ilişkiyi görmek, kendi gelişimimizi gözlemlemek ve sanatımızı bir bütün olarak değerlendirmek için sergi yapmak büyük bir fırsattır.
11. Yaratıcılığınızı nasıl besliyorsunuz? Resim yaptığınız zamanlar dışında çoğunlukla nelerle meşgulsünüz?
Yaratıcı sürecimi besleyen pek çok şey var, ancak en büyük ilham kaynağım doğadır. Doğada yürüyüş yapmak beni her zaman heyecanlandırır. Gördüğüm, hissettiğim, duyduğum her şey adeta bir duyusal şölen yaşatır. Doğanın ayrıntılarına yakından ya da uzaktan bakmak, her bir detayı incelemek sonsuz bir ilham sunar. Özellikle günbatımlarında ortaya çıkan renkler beni büyüler; doğanın sunduğu bu eşsiz renk paleti karşısında her seferinde şaşkınlık ve hayranlık duyarım. Bu anlar, yalnızca görsel bir ilham değil, aynı zamanda içsel bir yenilenme kaynağıdır.
Doğayla olan bağımı güçlü tutmanın yanı sıra, farklı sanat dallarına yönelmek, kitap okumak, müzik dinlemek ve yeni keşiflerde bulunmak da yaratıcı sürecimde önemli bir yer tutar. Gündelik hayatın içindeki basit ama etkileyici anlar—bir sohbet, bir keşif, ya da duyduğum bir müzik parçası—bazen en güçlü yaratıcı kıvılcımı tetikleyebilir. Ayrıca, zihnimi ve bedenimi dengede tutmak için yoga, yürüyüş, dans yani hareket etmek önemlidir. Bu hem benim içsel dengemi hem de resimlerime daha odaklanmış bir şekilde dönmemi sağlar.
12. Sanatçı olarak karşılaştığınız maddi veya manevi engeller neler oldu? Bu engelleri nasıl aştınız, biraz bahsedebilir misiniz?
Bu hiçbir zaman kolay bir yol olmadı. Maddi ve manevi zorluklar hep vardı ve biteceğinden şüpheliyim. Malzeme masrafları, sergi düzenleme giderleri ya da atölye için gerekli alanı sağlama gibi konular, zaman zaman yorucu ve yıpratıcı olabiliyor. Görünür olmak ve resimlerime uygun bir platform bulmak da başka bir zorluk. Ancak, bu engelleri aşmak için alternatif yollar bulunabilir; kolektif projelere, bağımsız sergiler, yarışmalar ve kendi elimizdeki kaynakları en verimli şekilde kullanmaya çalışmak... Sonuçta, nereden ne çıkacağı belli olmaz. Manevi anlamda ise en büyük zorluk, kendime güvenmek ve devam edebilmekti. Eleştirilerle karşılaştığımda ya da işler yolunda gitmediğinde, içsel motivasyonumu kaybetmemek için çok çabaladım. Sanatın özünde bir ifade biçimi olduğunu ve bu yolculuğun kaçınılmaz olarak iniş ve çıkışlarla dolu olduğunu sık sık kendime hatırlattım.
Bu süreçte en büyük destekçilerim çevremdeki insanlar oldu. Ailem, arkadaşlarım ve çevremin desteği, karşılaştığım zorlukların üstesinden gelmemi kolaylaştırdı. Ancak yaşadığımız kültürü göz önüne aldığımda, ‘Ne yapıyorum ben?’ diye sorgulamamak da elde değil. Bu, benim sık sık yaşadığım bir durum. Felsefe bu konuda çok aydınlatıcı. Ayrıca doğadan, müzikten, kitaplardan ve diğer sanat dallarından ilham almak, içimdeki heyecanı yeniden canlandırmanın en etkili yollarından biri. Her zorluk, aslında bir öğrenme fırsatına dönüştü. Karşılaştığım her engel sayesinde sorulara cevap buldukça, tereddütler de azalıyor ve önüme daha net bir şekilde bakabiliyorum.
13. Sanat kariyerinizde kendinizi geliştirmek için hangi eğitimlerden ya da kaynaklardan faydalandınız?
Sanat kariyerimde kendimi geliştirmek için birçok farklı eğitim ve deneyimden faydalandım. İlköğretim yıllarımda resim dersleri almaya başladım; bu süreçte yeteneğimi fark eden ve beni teşvik eden öğretmenlerimin büyük katkısı oldu. Daha sonra güzel sanatlar fakültesine giderek resim alanında akademik bir temel edindim. Üniversite hayatımda, aldığım dersler ve hocalarımın rehberliği, hem teknik anlamda hem de sanata bakış açıma büyük katkı sağladı. Bu dönemde ayrıca pedagojik formasyon alarak sanat eğitimine dair bilgi edindim. Erasmus programıyla Barselona’da bir galeride staj yapma fırsatı buldum. Bu deneyim, farklı bir kültürde sanatın nasıl ele alındığını görmek ve profesyonel sergi süreçlerine doğrudan dahil olmak açısından oldukça öğreticiydi. Ayrıca, çeşitli sanatçılarla çalışarak yaratıcı süreçlerini yakından gözlemledim ve üretimlerini nasıl planlayıp geliştirdiklerine dair fikirler edindim. Bu süreç, sanatı sadece bireysel bir ifade değil, aynı zamanda disiplinlerarası bir diyalog ve iş birliği olarak görmemi sağladı. Sanatın dönüştürücü ve derin bir iletişim aracı olma potansiyeline olan ilgim doğrultusunda, sanat terapisi eğitimi almaktayım.
Bunların yanı sıra, mesleki gelişimim için sergiler ve atölye çalışmalarına katıldım. Kitaplar her zaman harika kaynaklar. Kitaplarda bilgi, motivasyon, hayal gücü gibi bütün sorulara cevap bulunabilir. Ancak eğitim sadece bunlarla sınırlı değil; günlük hayatta yaşadığım etkileşimler de benim için değerli. Bir konuşma, bir an, bir renk ya da sıradan görünen bir detay, bazen beklenmedik bir soruya cevap verebiliyor.
14. Geriye dönüp baktığınızda sizce hangi karar veya adım sanat yaşamınızda belirleyici oldu?
Sanat yaşamımda belirleyici olan birkaç önemli adım var. Çocukluk yıllarımda sanatla tanışmam ve öğretmenlerimin beni yönlendirip cesaretlendirmesi, ilk adımlarımı atmamı sağladı. Matematik bölümünü bırakarak güzel sanatlar okumaya karar vermem ise önemli bir dönüm noktasıydı; şu an başka bir yerde olabilirdim. Erasmus ile yurtdışında bir galeride staj yapmak için büyük çaba harcadım. Bu deneyim, sanata uluslararası bir bakış açısı kazandırdı ve farklı kültürlerin sanatı nasıl yorumladığını keşfetmemi sağladı. Bazı sanatçıların yanında çalışmak, teknik bilgilerin yanı sıra yaratıcı süreçlerini ve tutku gerektiren bir yaşam biçimini de öğrenmeme yardımcı oldu.
Son olarak, geriye dönüp baktığımda, belki de en belirleyici olan şey, her zorluğa rağmen sanata olan bağlılığımı sürdürebilmemdi. Sanatsız bir hayatı düşünemedim.
15. Sanatçı olmak isteyen diğer kadınlara hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Sanatçı olmak isteyen diğer kadınlara tavsiyem, her şeyden önce kendimize inanıp güvenmemiz gerektiğidir. Sanat, bir ifade biçimi ve kişisel bir yolculuktur; bu yüzden başkalarının düşüncelerine fazla odaklanmak yerine, iç sesimizi dinlememiz önemlidir. Sonuçta, başkasına garip gelen bir şey, bize özgü bir ifade biçimi olabilir. İlk defa karşılaşılan bir şeyin garip hissettirmesi normaldir. Güçlü bir tutku ve bağlılıkla bu yolda ilerlemeli, engelleri aşarken sabırlı olmalı ve her zorlukta bir fırsat görmeye çalışmalıyız. Kendi sanatımızı yaratırken, dışarıdan gelen eleştirileri yapıcı bir şekilde almaya ama aynı zamanda kendi vizyonumuza sadık kalmaya özen göstermeliyiz. Yani eleştiriler içinden neyi dinleyip neyi dinlemeyeceğimize kendimiz karar vermeliyiz. Son olarak, sürekli öğrenmeye ve gelişmeye açık olmayı tavsiye ederim. Sanat bir yolculuktur ve her zaman yeni keşifler yapılabilir.
16. Günlük yaşamında Elif neler izler, dinler ve okur?
Günlük yaşamımda, ruh halime göre şekillenen geniş bir yelpazeye sahibim; bu çeşitlilik, müzikten filmlere, kitaplardan diğer sanat dallarına kadar her şeye yansıyor. Müzik, hayatımda vazgeçilmez bir motivasyon kaynağı. Doğaçlama, caz, ambient, tekno, alternatif rock, indie gibi farklı türleri dinliyorum. Özellikle İspanyol ve Fransız şarkılarının duygusunu ve femme fatale tarzındaki eserlerin atmosferini çok seviyorum. Müzik benim için yalnızca bir arka plan değil; aynı zamanda ilhamın ve enerjinin tükenmeyen bir kaynağı. Film izlerken de aynı çeşitliliği arıyorum. Aksiyon, gerilim, animasyon, komedi ve belgeseller ilgimi çekerken, beni en çok etkileyen ve izlemeye doyamadığım türler fantastik ve bilim-kurgu! Bu tutkum, kitaplar için de geçerli. Bu türler, hayal gücümü besleyen ve beni farklı evrenlere götüren en büyülü anlatılar arasında.
Kitaplara gelince, kendimi hiçbir zaman yeterli görmüyorum çünkü her zaman okumam gereken çok fazla kitap varmış gibi hissediyorum. Felsefe, psikoloji, sanat tarihi, sanat kuramı, söyleşiler, fantastik, bilim-kurgu ve en büyük tutkum olan mitoloji alanlarında okumalar yaparım. Ancak kitap okumaya başlamak hep zor geliyor. Yine de, bir kez başladığımda beni içine çeken ve durmaksızın okumamı sağlayan kitapları seviyorum. Özellikle sanatçı biyografileri ve sanat dünyasını derinlemesine anlatan eserler, eşsiz yol göstericiler. Kısacası, günlük yaşamımda izlediğim ve dinlediğim şeyler benim için bir eğlence kaynağı. Ama aynı zamanda bana yeni bir bakış açısı kazandırıyorsa, işte o zaman tadından yenmez, günü beş yıldızla kapatabiliriz. Kitaplara gelince, onları bilgi kaynağı olarak görmekten uzaklaşıp tekrar bir eğlence aracı olarak kucaklamak istiyorum. Çünkü kitaplar sadece bilgi için değil!
17. Ayışığı Kolektif olarak bizimle bu söyleşiyi yaptığınız için çok teşekkür ederiz! Bizlerle paylaşmak ya da eklemek istediğiniz başka herhangi bir şey var mı?
Ben teşekkür ederim! Bu keyifli söyleşi için Ayışığı Kolektif’e minnettarım. Sanat üzerine düşünmek ve paylaşmak her zaman özel bir deneyim. Sorularınız, kendim ve resimlerim hakkında düşünmemi sağladı ve bu süreçte bir adım geriye çekilip uzaktan bakabilmek çok iyi geldi. Ayrıca, bu soruları bana 6 ay önce göndermiştiniz ve ben o dönemde üretken bir süreçte değildim, cevap veremedim. Bunun için tekrar özür dilerim. Bu süre boyunca bana anlayış ve sabırla yaklaştığınız için ekstra teşekkür ederim. Gösterdiğiniz destek ve nezaket, kendime yeniden odaklanmam için büyük bir motivasyon oldu. İyi ki varsınız!